23 Ekim 2014 Perşembe

Mercan Dede'nin Su Albümü

Araba kullanmaktan keyif alırdı. Kontrolün kendisinde olmasından mıydı bilinmez, bazen direksiyonun başında sarhoş bir edayla, gözleri yolun akışında kaybolduğu olurdu.

CD çalar'da Mercan Dede'nin Su albümü, yine böyle bir yolculuktu. Uzun bir yolculuk. Aynı parçanın içinde kah hüzün, kah umut, kah acı, kah yaşam sevinci.. Ardı ardına sıralanıyordu, hayatın içinden fotoğraflar gibi.



Mercan Dede'nin de ne büyük efkarı vardı! Saçaklardan düşen buz dikitleri gibi gürültülü parçalanmalar eşliğinde dinliyordu albümü. Özcan Deniz hayatının performansını gerçekleştiriyor, 'Ali, Ali, Cansın Ali, Yektir Ali' diye ağıtlar çekiyordu belli ki Alevi olan bir bayan sanatçı.

Ab-ı Hayat hepsinin arasında bir özet, bir sükunet, bir duraklama.. "İşte benim hayatım!" der gibiydi Mercan Dede.

Böyle zamanlarda irili ufaklı aydınlanmalar yaşardı Kadir. Kimi zaman kendi kusurlarını bulurdu beyninin derinliklerinde, kimi zaman da arafta kalmış düşüncelerini bir araya toplar, çözümlemeler yapardı. Gizli bir zevk alırdı bu durumdan; gönlünden geldiği gibi sürerdi atını hayal otlağında, bir oraya, bir buraya.. Her türlü tahakkümden uzak, saf sade kendi başına, kendi filminin içinde.

En büyük aydınlanma kendini kötü bilmekti Kadir için. Onu biraz geç anlamıştı, ama, anlamıştı ya, onu baş tacı bildi.

Yirmi yılı geçti önünden. Belki de otuz. Geçmiş videoları karıştırdı zihin belleğindeki. Sıraya koydu sözleri, davranışları, iyilikleri.. Patır patır çözümlemeler, üst üste, havai fişekler gibi...

Herkesin kendi filminin sahibi, giydirilmiş rollerin oyuncusu olduğunu daha bir fark edecekti. Renkten renge girerdi insan. Ne oldum diyemez, ne olacağım bilemezdi. Ölse işi yarım kalır, kalsa işi yarım kalır. Böyle bir garip hikaye idi yaşamak.

Bir elbise, çıkar başka bir elbise, onu da çıkar başka bir elbise.

Bir garip hikaye.








twitter/ahmetyozer