11 Mayıs 2015 Pazartesi

Nitelikli anlarımız

Son zamanlarda sıklaştı. Gece ya da sabaha karşı bir sebepten uyanıyorum ve bir daha saatlerce uyuyamıyorum. Gözümü açtığım anda başlıyor durdurulamaz bir "düşüncelilik" hali ve sezgisel şekilde büyüyerek devam ediyor.

Tuğla üstüne tuğla koyar gibi. Tutamadığın balığın arkasından yeni oltalar atar gibi. En çıplak, en varoluşsal, en yaşama ait muhakemeler birbiri ardına sıralanıyor. Robert Pirsig Üstadın deyimiyle 'Chautauqua'lar peşim sıra geziniyorlar. Sözcükler düşüyor dilimin arkasına, çeşit çeşit kareler dokunuyor hafızamdan bilincime, muğlak ve sessiz, ağır ve gerçek bir sorumluluk, bir kendini gerçekleştirme dalgası, bir adanma ihtiyacı alıp gidiyor...

Biliyorum nedenini. Böyle güçlü şekilde karşılaştığınız şeylerin kaynağını bilirsiniz çoğunlukla. Kendi iç yazgınızın peşine düşmüş iseniz hele, hiç sektirmezsiniz bu paha biçilemez işaretleri.

Son zamanlarda sıklaşan bir başka şey de, mucizevi diyebileceğim olguların kafalarını uzatarak, gözüme batırırcasına ortaya çıkışları. Yıllarca kapadığınız ve aralarından ışığın sakin sakin sızdığı ahşap yapılı kapıları çalan, sizi onları açmaya zorlayan, sarsıcı, aptal uyandıran ilham kaynakları..

Dün gitti, yarın da dün olacak bir gün. Bu anda, uyku girmese de gözüme, tatmaktan hoşlanıyorum yaşamın bu samimi, 'yavaş' ve anlam yüklü dakikalarını.

Gittiğim bir yön vardı hep. Hep olacak. Bazen kavşaklar daha bir görülür oluyor. Keskin bir virajdan dönen araçların algıladığı momentuma benzer bir ağırlık, bir farkındalık, bir 'irfan' hali peydah oluyor böyle zamanlarda.

Dönüp de geçmişe hatırladığınız en parıltılı, en unutulmaz, en verimli zaman dilimlerinin arasında yerlerini alır zihninize çakan bu yumuşak şimşekler... Lütuftur onlar, bağıştır; çalışma, emek, istek ve hasret yongasıdır onlar.

O kadar merkezde, o kadar gerçektir ki, elinizden bırakamazsınız. Es geçemezsiniz. "Yoksa, ne diye yaşayacağım ki bu hayatı?" dersiniz. Çinli köylülerin pirinç fidelerini toprağa narince yerleştirirlerken vadiye dolan meltemi duymak için doğrulup kendilerini tadına doyulmaz, uzak bir niteliğin kucağına bırakmaları gibi. Teslimiyet, duyumsama, huzur ve dikkat kuşatır tenlerini. Tıpkı işte onlar gibi...






Ahmet Yaşar Özer
twitter/ahmetyozer